top of page

Doktorun Karısı 1. Bölüm

  • Yazarın fotoğrafı: tugcehymn
    tugcehymn
  • 22 Eyl 2024
  • 7 dakikada okunur

Kazanın olduğu anı hatırlıyordum. 


O gün hafızamda hala tazeydi. Yeni işimde aldığım projeyi teslim etmiş ve yüklü bir ödeme almıştım. İçimin nasılda mutlulukla dolduğunu hatırlıyordum. Nefesim kesilmişti. Heyecanla eşimin ve ailemin yanına gitmek istiyordum. Onlara çektiğim sıkıntılar sonrasında nasılda başarılı olduğumu anlatmak için sabırsızlanıyordum. 


Belki  de o yüzden yoldan çıkıp üzerime son hızla gelen arabayı görememiştim. Sonrasında bir acı hissetmeden karanlık beni sarıp sarmalamıştı. 


Ve gözlerimi açtığımda karşımda yabancı bir adam vardı ve ben kendi bedenimden başka bir bedende olduğum gerçeği ile yüzleşmek zorunda kalmıştım.

Üstelik okuduğum romanın içindeydim.


Bu nasıl mümkün olabilirdi?


Nasıl ve neden olduğunu bilmiyordum ama işte buradaydım.


Demir karyoladan, oldukça geniş bir yatakta perdeleri kapalı bir odada gözlerim kapalı bir halde yatıyordum. Pencereden kulağıma ulaşan kuş sesleri o kadar yakın ve öyle coşkuluydu ki sanki kuşlar odanın içerisinde şarkı söylüyordu. Rüzgar dalların arasında dans ederken çıkarttığı sesle onların müziğine eşlik ediyordu. Bazen de pencerenin camına vurarak sanki bana artık karşılaştığım durumla yüzleşmemi söylüyorlardı.

Ben sadece bu durumla nasıl başa çıkabileceğimi bilmiyordum. 


Ölümden sonraki bir hayatta olabilir miydim? Yahut komadaydım ve zihnim bana oyunlar oynuyordu. Gözlerimi yavaşça açıp lambanın olması gereken yere baktım. Tavan pürüzlüydü ve gri renkteydi. Bakışlarım kayarak ahşap kapıyı buldu. Üzeri oymalı kapı bir oda kapısından çok tarihi eser gibi duruyordu. Ayrıntılı işçiliği insanın hayranlığını kazanıyordu.


'Kendine gel Meryem şimdi kapıya hayran olmanın zamanı değil.' Daha büyük bir derdim vardı. Bu romanda üvey anne olan Addie Ruth Blake'in bedeninde hayat bulmuştum. Üstelik okuduğum romanda bu kadın sadece on bölüm yaşayabiliyordu. 


Hayır hayır. Kafamın karışmasına izin veremezdim. En başa dönmeliydim. 


Doktorun Karısı adlı roman şöyleydi; Doktor yani Henry Blake aslında dük olan babasının ikinci çocuğuydu ve asker olmak için evden ayrılmıştı. Daha sonra babasının itirazlarına rağmen doktor olmuştu. Çünkü onda insanları iyileştirmek için gerekli olan büyü gücü vardı. O içinde büyü barındıran nadir insanlardan biriydi. Evet, bu romanın dünyasında büyü bir gerçekti. Büyü gücü olan bu nadir insanlara Büyülükan denirdi.  Her ne kadar insanlığın belli bir tarihi dönemini ele alsa da burası kurgu bir dünyaydı. Öyleydi değil mi? Büyü nadir olsa da değerliydi insanlar büyüden ne kadar korksa da aynı zamanda hayrandı da.


Kitabın başındaki bölümde baş karakter olan Henry'nin abisi ölünce onun gayri meşru çocuklarını evine alıp kendi çocukları gibi yetiştirmesinden ve dük unvanını reddederek küçük erkek kardeşine bırakmasından bahsediyordu.


Henry abisinin severdi ve onun ikiz çocuklarını aç gözlülüğü ile nam salmış erkek kardeşine bırakmaya niyeti yoktu. Tek sorunu ise kendisi daha yirmi sekiz yaşında olmasına rağmen evlenmemişti ve çocuk nasıl bakılır bilmiyordu.


Bu yüzdendir çalıştığı kasaba da yardımcı olmak için elinden geleni yapan Addie Ruth ona tek çare gibi görünmüştü. Onunla evlenmek isteyen birçok kadın vardı ama Addie Ruth çocuklarla iyi anlaşıyor gibiydi ve sırf çocuklara anne olması için onunla evlenmişti. Ama kadınla karı koca hayatı yaşamamıştı. Sonrasında kadın asıl niyetini belli etmiş adamın dük unvanını geri alması için baskı yapmış, çocuklara ise bir o kadar kötü davranmıştı. 


İşte bedeninde ikinci bir şans yakaladığım kadın böyle biriydi. Bencil, kibirli, acımasız.

Ne yapacaktım? Bu kadar kötü bir insanın bedenine girmek için nasıl bir kötülük işlemiştim?  Ama bu kadın hakkında dahası da vardı. 


Henry Blake otuz bir yaşına bastığında köyle yeni gelen genç bir dul ile tanışacaktı. İlk evliliğini babasının zoruyla yapmış Leydi Lavender Hollinger ile aralarında güçlü bir aşk başlayacaktı. Henry ne kadar kadın için aşkından ölse de eşinden ayrılamamış ama onları kıskanan Addie Ruth kadına zarar vermek adına elinden gelen her şeyi yapmıştı. Hatta kadının onu davet ettiği çay partisinde zehirlemeye bile kalkmıştı. Sonra ise bir araba kazasında ölmüştü. Bu da romandaki iki karakterin birlikte olabilmeleri için önünü açmıştı. 

Tabi onların da önünde birçok zorluk çıkacak, engelleri aşmak için birlik olacaktı.


Romanın son bölümleri daha okuyamamıştım ama benim okuduğum yere kadar olanlar bunlardı. Okuduğum son bölümde dükün kardeşi vatana ihanetten hapse girmiş, unvan Henry'e kalmıştı. Addie Ruth'un çok istediği olay gerçekleşmişti ama o artık ölüydü. Ne büyük bir ironi.


Sahip olduğum tüm bilgi bunlardan ibaretti. Savunmasız değildim ama bu bilgileri nasıl kendi yararıma kullanacağımı da bilmiyordum. 


Yatakta doğrulup oturdum. Yorgan yündendi ve üzerinde battaniye diyebileceğim bir örtü vardı. Elle örüldüğü belli oluyordu. Kapının yanında ahşap bir dolap onun yanında ise porselen ibrikle yine porselenden yüz yıkama kabı olduğunu düşündüğüm bir şey vardı.


Bu odanın benim odam olduğunu anlamıştım. Henry ile Addie Ruth'un arasında evliliğe dair herhangi bir şey yoktu. Bu biraz olsun rahatlamamı sağlamıştı. Arkamda bıraktığım eşimi düşündüğümde içimden yükselen ağlama istediğini bastırdım. Ailem kim bilir ne kadar üzülmüşlerdi. Onların acılarını dindirmek için elimden gelen bir şey yoktu. Ama belki burada ölürsem yeniden kendi hayatıma dönebilir miydim? Bundan emin değildim ama aklımda bir seçenek olarak kalması iyi olacaktı. Belki geldiğim gibi geri gidebilme şansımda vardı. En azından ölmeden hikayenin mutlu sonunu görmem gerekiyordu. Henry ile Lavender beraber olduğunda roman sonlanır bende kendi hayatıma dönebilirdim.


Ama ben o dünya da ölmüştüm bu mümkün olabilir miydi?


Yine de hemen pes etmeye niyetim yoktu.


Geriye Henry Blake ile yüzleşmek kalıyordu. O adamla nasıl yüz yüze gelecektim bilmiyordum. Bedeninde olduğum kadından nefret ediyordu. Bunu da saklamadan yapıyordu. Ona kızamıyordum da bu kadının yaptıklarından sonra nasıl ona iyi davranabilirdi ki? Yine de burada kaldığım süre boyunca onunla ve çocuklarla aramı iyi tutmalıydım. Hayatımda hiç çocuk bakmamıştım ve ne yazık ki bir çocuk sahip olacak kadar yaşayamamıştım bile. Şimdi o ikizlere nasıl bakacaktım bilmiyordum. 


Sorunları tek tek aşmalı ve yaşamak adına elimden geleni yapmalıydım. Yataktan çıkıp ne yapacağımı düşünürken kapı birden açıldı. Sanki onu çağırmışım gibi içeriye görmek istemediğim romanın baş kahramanı olan Henry Blake girdi. Saçları şimdi daha düzgün duruyordu ve dışarı çıkacakmış gibi giyinmişti. Mavi gözleri benimkiler - daha doğrusu Addie Ruth'un gözleri ile - buluşunca iyice kısıldı. 


"Artık uyanmanın vakti gelmişti. Tüm haftayı yatakta geçirmeyi mi planlıyorsun?" Sesi sert ve duygusuzdu. İri bedeni onun bir doktordan çok asker olduğunu haykırır gibiydi. Romanda Addie Ruth ne yaparsa yapsın adam ona şiddet uygulamamıştı ama şimdi ona bakarken yapacağı bir darbenin bedeninde olduğum ince ve narin kadına nasıl zarar verebileceğini fark ediyordum.


Ona bakarken yine de karşısında güçlü durabileceğimi biliyordum. Addie Ruth sorunları olan bir kadındı ama güçlü değildi. O genelde insanların arkasından iş çeviren biriydi. Belki de önce bunu değiştirmeliydim. En azından karşımdaki adamın güvenini ve arkadaşlığını kazanırsam başıma gelecek kötü olayları da minimum seviyeye indirebilirdim.


"Neden bu haldeyim?" diye sordum onun tavrından etkilenmediğimi göstermek ister gibi duygusuz bir ifade ile. Bu adam aşılmaz bir kale gibiydi. Her ne kadar içeriye girmem imkansız olsa da en azından doğrudan saldırarak saygısını yeniden kazanabilirdim. 

Benim sorum karşısında yüzü alaycı bir ifadeye büründü. Sert çizgilere sahip olan yüzü gerçekten insanın bakıp durmasına neden olacak kadar hoştu. Mavi gözleri, güneşten koyulaşmış teninde parlıyordu. Kalın kaşları, gür kirpikleri ve orduda görev almasına rağmen kırılmamış bir burnu vardı. Dudakları bana baktığında olduğu gibi kasılmamış halindeyken eminim güzeldi. Sonunda bana cevap verdiğinde üzerindeki kıyafetlerin ona ne kadar yakıştığına tarafsız bir halde karar vermiştim. 


"Gerçekten hatırlamamış gibi yapmaya devam edecek misin Bayan Addie," dedi küçümsemesine tiksinme duygusu da eklenmişti. Ona evlilikten aldığı soy isimle seslenmek yerine adıyla seslenerek onu aşağılıyordu. Tek farklı artık Addie Ruth'un bu bedende olmamasıydı. Artık ona zarar veremezdi. O an aklımda başka bir düşünce belirdi. Ben buradaysam ona ne olmuştu ve burası roman dünyasıysa bu insanların canları da acıyor muydu? Öldükten sonra nereye gidiyorlardı. Tanrım, daha önemdeki sorunu halletmeden yine sorular arasında kaybolmuştum.


Bir kaza geçirmiş, ölmüştüm ve gözlerimi okuduğum bir romanda kötü bir kadının bedeninde açmıştım. Kimsenin benden daha fazla sinirli olmaya hakkı yoktu. 

"Size sadece neden böyle olduğumu sordum doktor, yoksa cevaplayabileceğinizden zor bir soru mu soruyorum?"


Henry'nin bir an için kaşları çatılsa da yeniden eski ifadesine büründü. "Bu haldesiniz bayan Addie çünkü çocukları size götürmemenizi söylemiş olmama rağmen göle götürdünüz ve onlara hakim olamayınca kendinizi de gölün içinde buldunuz hem de aralık ayının soğuğunda," dedi hızlı bir şekilde. 


Ah ama ben böyle bir sahne hatırlamıyordum. Addie her zaman çocuklara zarar vermeye çalışırdı ama gölün kıyısına bile yaklaşmaları yasak olduğundan orada geçen tek bir anı bile yoktu. 


"Ben... Ben anlamıyorum," Kafam o kadar karışmıştı ki sesli konuştuğumun bile farkında değildim. 


"Bende anlayamıyorum sizi bayan Addie. Sizinle evlenirken niyetimi  çok açık ifade etmeme rağmen neden hala size veremeyeceğim bir şeyin peşindesiniz anlamıyorum. Size ne yaparsanız yapın aşık olmayacağım. Bu yüzden çocukların her istediğini yapıp onları şımartmayı denemeyin bile," dedi ve gitmek için arkasını döndü. Eli kapının kulpundayken bir an durdu ve yeniden konuşmaya başladı ama bu sefer bana bakmıyordu.


"Ben hastaları ziyaret etmek için çıkıyorum. Akşam evde olurum. Yemek için o saate kadar beklemeyin," dedi ve bir an sonra odadan çıkıp gitti. 


Henry çocuklara zarar vermesinden bahsetmemişti. Bu ne demek oluyordu? Yoksa tahmin ettiğim şey miydi? Üstümdeki örtüleri kaldırıp hemen yatağın yanında ki terlikleri ayağıma geçirdim. Çok geçmeden sabahlığımı da bulmuştum. Kapının odasından dışarı çıktığımda koridordun sonundaki merdiveni gördüm ama ben daha merdivene ulaşamadan kapanan dış kapı doktorun gittiğine işaretti. Elim merdivenin korkuluğunda bir an kesik kesik nefes alarak bekledim. Beynim durmadan çalışıyordu. 


"Bayan Addie uyandınız," dedi küçük bir çocuğa ait olan bir ses. Arkamı döndüğümde bana bakan sarışın, pembe yanaklı bir kız çocuğu ile karşılaştım. Ben daha tek kelime etmeden elbisesinin arkasından uçuşmasına neden olacak bir hızla gerisin geri koşmaya başladı. Gitmeden önce bana bakarken ki kahverengi gözlerinde korkuyu görmüştüm. Addie Ruth onlara kötü davranıyor olmalıydı. Henry 'nin bunu keşfetmemiş olması tuhaftı. Ah bir dakika belki de tuhaf değildi. 


Az önce benden uzaklaşarak giden Clara'nın durduğu yere gözlerimi diktim. Ona bakarken sadece gözlerindeki korkuyu görmemiştim. Aynı zamanda onun kaç yaşlarında olduğunu da fark etmiştim. Yedi yaşında gösteriyordu ki bu da asıl hikayenin başlamasına daha bir yıldan fazla zaman olduğunu gösteriyordu. Henry ve Addie Ruth'un evliliklerinin üzerinden yılın yarısı kadar bir süre geçmişti. Yine de Henry'nin ona karşı tahammülsüzlüğünden kadın hakkında çoktan karar verdiğini anlayabiliyordum. 


Addie Ruth'un ölümüne neredeyse bir buçuk yıl vardı. Leydi Lavender'ın gelmesine ise bir yıl. Düşünceler zihnimde uçuşup dururken ne yapacağıma karar vermeye çalışıyordum. Henry ile boşanmak en akıllı yoldu ama bunun yapamazdım çünkü ondan ayrıldıktan sonra nerede yaşayacağımı bilmiyordum. Burası bir kurgu dünyasıydı evet ama içinde yaşadığım için benim gerçekliğim olmuştu. Soğuk üşümeme, yemek yememek açlığı hissetmeme neden oluyordu. Henry Blake'ten ayrıldığımda kendime bakacak kadar param ve bir evim olmalıydı ama bunları hemen elde edemezdim. O an yapılacak tek bir şey vardı. Leydi Lavender ortaya çıkana kadar Henry ile iyi geçinecek ve çocuklarla iyi geçinecektim. O sırada para kazanacak bir iş bulup birikim yapabilir, geleceğim adına adımlar atabilirdim. 


Leydi Lavender ortaya çıktığında ise aralarından sorunsuzca ayrılabilirdim. Sonrasında beni kendi dünyama döndürecek bir çözüm yolu bulmak için araştırmalarıma devam edebilirdim. 


Kararım kesinleşirken kendimi daha da güvende hissettim. Geriye aldığım kararları uygulamak kalıyordu. Öncelikle çocuklarla aramı düzeltmem gerekecekti. Derin bir nefes alarak az önce Clara Blake'in girdiği odaya doğru yürümeye başladım. Çocukların gözlerinde o korkuyu bırakacak kadar kötü olan Addie Ruth'tan nefret ettim ama ben bunu değiştirmek için elimden geleni yapacaktım.. 


Bu karakterin talihini değiştirecektim. 

Comments


Subscribe here to get my latest posts

© 2035 by The Book Lover. Powered and secured by Wix

  • Facebook
  • Twitter
bottom of page