GİRİŞ
- tugcehymn
- 16 Eyl 2024
- 2 dakikada okunur
Doğan güneş, ulu ağaçların arasından ormanının zeminini aydınlatıyor, çiğ kaplı çimenlerin üzerindeki kandamlalarını yakut gibi parlatıyordu.
Yaşam ateşi harlaması gereken kanım, susuz kalmış toprak tarafından iştahla emiliyordu. Soğuk çimenleri kavrayan parmaklarım seyiriyor. Göğsümden çıkan keskin kılıcın acısı bir yana ihanete uğramış ruhum paramparçaydı.
Üzgün değildim.
Kırgın değildim.
Öfke doluydum. Paramparça olan ruhumun her bir parçası öfkenin sönmez ateşiyle kavruluyordu.
Sevdiğim adam istediği gücü elde etmek için beni kullanmış, artık yararlı olmayacağını anladığında canımı hiç düşünmeden almıştı. Beni korumak için canlarını hiçe sayan arkadaşlarımın çabalarını boşa çıkarmıştım.
Beni gözünü kırpmadan öldürmüştü.
Ve karnımdaki bebeğini de.
Hayat bulamadan ölümle tanışan bebeğim için ağlamak istiyordum ama sönmeye başlayan ruhumda acıdan daha güçlü başka bir duygu vardı.
Öfke.
O ölümden daha fazlasını hak ediyordu. Çektiğim acının daha fazlasını yaşamalıydı.
Arkadaşlarımın gülen yüzleri kapanmaya başlayan gözlerimin önünde beliriyordu. Onlarla olmak istesem de şimdi ölemezdim. Beni duyabilecek her Ulu’ya unutulan dua sözlerini mırıldanıyordum. Lanetli Ashina kabilesinden biri dua etmezdi ama ben ediyordum.
Biri, birileri bana yardım etmeliydi.
Yaşamayı intikam almak için istiyordum.
Dualarımın karşılık bulmayacağını düşündüğüm anda ağaçların arasından çıkan bir siluet görür gibi oldum. Sabahın altın renkli güneşi gelen kişinin arkasında kaldığı için yüzünü net göremiyorum.
Kalbim kaybettiğim kan yüzünden güçsüz düşmeseydi eminim beklentiyle hızlanırdı. Kim olduğunu bilmiyordum ama bana yardım edeceğini umuyorum.
Kuruyan dudaklarımı zorlukla kımıldattım. “Lütfen... Lütfen yardım et,” diye seslendim güçlükle.
Zayıf çıkan sesimden ölümün artık çok yakın olduğu anlaşılıyordu. Her hırıltılı nefes alışımla birlikte kanım akarak yaşam kırıntılarını da beraberinde götürüyordu. Çok geçmeden siluet bana doğru yaklaştı. Bulanıklaşan gözlerim onun yüzünü seçemese de bedenine bakarak oldukça güçlü biri olduğunu görebiliyordum.
“Küçük dişi, boşuna dua ediyorsun,” dedi ahenkli bir sesle. Sesi sanki her taraftan geliyordu. Bana doğru eğildiğinde duman kokusu aldım. Belki de yanan şehirden geliyordu, emin değildim.
Yüzümün bir tarafı toprağa dayalıydı ve gözlerim sadece ayakkabılarıyla üzerindeki sarı işlemeleri görebiliyordu. Desenlerin ne olduğunu bilmiyordum. Ona dair bildiğim tek şey erkek oluşuydu.
Ağzıma kan tadı geldiğinde umursamadım. “Ben...” diyebildim sadece. Artık konuşabilecek durumda değildim ama sözlerimi içimden tamamladım.
‘İntikam için yaşamak istiyorum.’
Adam derin bir nefes aldı. Yorgun gibiydi. “Siz insanlar ve basit duygularınız.” Bir süre sessiz kaldı. Sanki zaman onun için önemli değildi fakat ben her geçen saniyede yaşayanların dünyasından uzaklaşıyordum.
“Sana istediğini vereceğim ama anlaşmalar karşılıksız olmaz, biliyorsun.” Bir an sustuğunda gördüklerimin hayal olmasından korktum. Panik baş göstermeden konuşmaya devam etti. “Karşılığında bana borçlu olacaksın.”
Kelimeleri soru yüklüydü. Hırıltılı nefesimle son kelimelerimi dile getirdim. “Kabul ediyorum.”
Adam yumruğunu gözlerimin hizasına getirdi. Parmaklarını açtığında avuç içindeki altın ağustos böceğini gördüm. Artık bedenimde herhangi bir his kalmamıştı. Kararan bilincimin son anında adamın dudaklarımı araladığını ve dilimin üzerine altın böceği yerleştirdiğini hissettim. Gözlerim kapanmadan önce bana dikkatle bakan sarı gözleri gördüm. Bir ejderhanın gözleri kadar vahşiydi.
Bir nefes sonra yaşam ateşim söndü.
Bu bildiğim hayatımın sonuydu.
Şimdilik.
Comentários